26 Temmuz 2010 Pazartesi

Okuyucu


Hafta sonu son yıllarda izlediğim en iyi filmi izledim. Kate Winslet'in oyunculuğu muhteşemdi. O kadar etkisinde kaldım ki bu yazıyı abartarak yazıyor olabilirim:)
5 dalda Oscara aday gösterilen ve ünlü oyuncu Kate Winslet'a yıllar sonra çok istediği Oscar ödülünü getiren ünlü film Okuyucu. Bernhard Schlink'in romanından beyazperdeye aktarılan filmlerden biri yine karşımızda.

Yönetmenliğini Stephen Daldry yapıyor ve 2009 Oscarlarında en iyi yönetmen adaylarından biri oldu. Filmi izleyince neden bu ödülü bu kadar çok hakkettiğini daha iyi anlıyorsunuz.
En iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu dahil olmak üzere toplam 5 dalda Oscara aday olarak bir süprize imza etti fakat aynı süprizi Oscar ödüllerini kaldırarak yapamadı. Kate Winslet'in Oscar ödülü zaten süpriz değil herkesin beklediği bir şeydi.
Kate Winslet Altın Küre Ödüllerinde En İyi Yardımcı Kadın, Akademi Ödüllerinde En İyi Kadın ödüllerini aldı.
Filmin konusu şöyle:
II. Dünya Savaşı sonrası - Almanya. Michael, kendisinden yaşça büyük Hanna’ya aşık olur. Hanna‘nın bir gün ansızın ortadan kaybolması ile ilişkileri sona erer. 8 yıl sonrasında, bir hukuk öğrencisi olarak hayatına devam eden Michael, savaş suçları mahkemesinde gözlemcilik yaparken Hanna‘yı sanık sandalyesinde otururken görünce gözlerine inanamaz.
Şiddetle tavsiye ederim!

22 Temmuz 2010 Perşembe

Süslü Kızlara


Süslü kızlara el yapımı bebek bodysi:)
Çok şirin değil mi?

20 Temmuz 2010 Salı

Ve Evlendiler


Yahu ben bu çifti birbirlerine çok yakıştırıyorum. Barcelona Barcelona da çok güzeldi.İkisi de Oscar'lı. Geçenlerde evlendiler.
Daha ne olsun?

Bodrum'a da Gittik Beraber...


Hala tatile gidemedim, gidesim de gelemedi bir türlü. Yaz da geç geldi ondan mıdır nedir?
Neyseki annemler tutup kolumdan Bodrum'a götürecekler. Onlarla tatile çıkmayalı 100 yıl olmuştu:)
Şort tulumlar ne rahat değil mi?

16 Temmuz 2010 Cuma

Gel de beğenme


Ah boyun kısa olcaktı kiiii! Bunların hepsinden bi tane alırdım:) Pek üstünde durmayı becerememe rağmen, başarıyla yürüyenlere bayılıyorum:)

Ayakkabıların üzerinde de bunu giyerdim, altına da tabiki kot pantolon.

Oxxo


Oxxo'dan artık online alışveriş yapabileceğinizi biliyor musunuz?

Yaz Ne Güzel


Bu kadar topuluyla yürüyemem ama beğeniyorum napıyım:)
Bir de Chanel giyinmiş Jessica Alba'yı beğendim.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Haremlique


Caroline Koç ve Banu Yentür'ün kurmuş olduğu Haremlique henüz Ankara'da yok. Ama ben çok beğendim.
Bu arada minik bir de haber vereyim: Ankara'ya İkea açılıyor:)

9 Temmuz 2010 Cuma

VW


Melissa'ları aklıma hep Müge soktu:)) gel de kurtul şimdi
Ultragirl'e Night avaliable' a bayıldımmm!

8 Temmuz 2010 Perşembe

Takılıp Kalmak


Bazen takılıp kaldığım durumların üzerinden 1 gün de geçse, günler de geçse değişmediğini farkediyorum:(
O kadar kızgınlığın ardından tam ayağa kalkıyorum, bu bir adım diye..
Bakıyorum ki yine en saf halimle öyle sanmışım.

2 Temmuz 2010 Cuma

“Hiçbir hikâye çözümle bitmemelidir…” Lady Gaga


Gaga’nın çok işi var. O bir menajer, müşterisiyse Lady Gaga.Bir saat sonra, Lady Gaga locasından indi. Aracı hazırlandı ve korumalar bu kez de çıkması için yolu açtılar. Blackberry’lerin flaşları ve dijital fotoğraf makinelerinin ışığı, kapıya giden yolu aydınlattı. Kan ter içinde, sıska bir çocuk nasıl becerdiyse, korumaların arasında sıyrılıp, ağlayarak “Seni, sen olduğun için seviyorum Gaga!” diye bağırdı. Lady Gaga, kimsenin müdahale etmesine izin vermeden, çocuğun kulağına eğilip yumuşak bir sesle “Ben de seni, sadece kendin olduğun için seviyorum” dedi. Bu sözler çocuğun ağlamasını şiddetlendirirken, Lady Gaga gözden kayboldu.

O günlerde Stefani Germanotta’ya (artık Lady Gaga) ‘bir sanatçı adayı’ diyebilirdiniz. Müzik dünyasında kendine yer edinmeye çalışan bir club dansçısıydı. Cumartesi günleri onun Doğu Yakası’ndaki boş evinde yere oturup, bira bardaklarından şarap içerdik. Başını kucağıma koyup yere uzanır ve romanımın müsveddelerini okurdu. Arada bir Bruce Springsteen molası verirdik. Müsveddelerimin boş sayfalarına notlarını yazar, kariyer planının taslağını yapardı.

Gaga, her zaman ünlüydü. Daha albümleri piyasaya çıkmadan önce bile, onunla bir partiye ya da ‘club’a gittiğinizde sıra beklemeniz gerekmezdi. Bir kitapçıda dolaşırken, etraftaki herkes, onun elindeki kitaba bakardı. Ufak tefek bir kızdı ve incecik bir sesle konuşurdu, ama dikkat çekmeyi bilirdi.

Diğer genç şarkıcılar, “Benim şarkılarımı beğeniyor musunuz? Albümümü alır mısınız? Konserime gelecek misiniz?” diye sorarken, Lady Gaga dünyaya, “Ben ünlüyüm; zaten ben, siz beni tanımadan önce de ünlüydüm” diyor. İşte onu diğerlerinden ayıran fark da bu. O şöhretin hayalini kurmadı, onu tüm dünyaya ilan etti.

1990’lı yıllarda Madonna’nın menajerliğini yapan Bert Padell onu telefonla aradı. Sadece 21 yaşındaydı ama Padell kim olduğunu biliyordu; üstelik onunla daha küçükken tanışmıştı ve adama bunu hatırlatmayı ihmal etmedi: “Annem şiir kitabınızı hâlâ saklıyor.” Padell, onun yeni demosunu dinlemişti ve menajeri olmak istiyordu. Bir ay sonra, ‘Just Dance’in videosunu çekmek için Los Angeles’a gittik. Eve döndüğümde beni aradı ve “New York’a döndüğümde seninle iki normal insan gibi yemeğe gitmek istiyorum. Ama sen benim DJ’im olma, ben de senin şarkıcın olmayayım. Sadece Brendan ve Stefani olalım” dedi.

O yemeğe hiç çıkamadık; çünkü o günden beri Stefani, Lady Gaga olmadan bir gün bile geçiremedi. O artık, ucuz kırmızı şarap eşliğinde öngördüğü geleceği ya da en azından, o geleceğin başlangıcını yaşıyor. Kendi tabiriyle birinci aşamayı…

O aniden bir star oldu. Bu birçok kişinin başına geliyor ve birden bire bakıyorlar ki, artık star değiller. Üzerlerine patlayan flaşlar birden sönüyor; çünkü onlar uymaları gereken bazı kurallar olduğunu düşünüyorlar ya da birileri onlara uymaları gereken kurallar koyuyor. Lady Gaga’ya ise kimse hiçbir şey söyleyemez. O pastadan çıkan parıltılı kız, kendi şöhretini kendi yarattı ve bana çok önemli bir şey öğretti. Romanımı nasıl bitireceğim konusunda çok endişeliydim. Müsveddeyi elimden çekip aldı, son sayfasını açtı ve tükenmez kalemle şöyle yazdı: “Hiçbir hikâye çözümle bitmemelidir…”


Brendan Sullivan'ın Tempo'da çıkan bu yazısını okurken size Lady Gaga'nın bu şarkısı eşlik etsin..